Rehber TV’de Muhammed Hadi Aydemir’in sorularını cevaplayan Yüce, herkesin eğitimden şikayet ettiğine dikkat çekti.
YARATICIYLA YARATILMIŞIN İRTİBATINI KOPARAN BİR SİSTEMDİR
Eğitim sisteminde temel yanlışın ne olduğunun tespit edilmesi gerektiğini vurgulayan Yüce, “Eğitim evrensel olmasına rağmen, bulunduğu ülke ve coğrafya ile ve oranın kültür ve inançlarıyla bir bütünlük içinde olması gerekir. Biz 200 yıldır batının tüm dünyaya da aksettirdiği eğitim modelini yani materyalist, pozitivist, seküler ve darwinist düşünce sistemini uyguluyoruz. O da yaratıcıyla yaratılmışın irtibatını koparan bir sistemdir” dedi.
ÇÖZÜM ZEHİRİ SUYUN İÇİNDEN TAMAMEN ÇIKARMAKTIR
Mevcut yönetimin iyi niyetine rağmen bu konuda olması gereken yaklaşımın gösterilemediğini hatırlatan Yüce, “Örnek olarak önümde duran bardağın içine bir iki damla zehir koyduğumuzu varsayalım. O zaman bu suyu içen kişi tabii ki ölür. Bu suyun içindeki zehir, işte o dediğimiz yaratıcı ile yaratılmış arasındaki bağı koparmak demektir. Bugün müfredatta okutulan kitaplarda da bu durum söz konusu. Tabi ben bununla bütün eğitim kitaplarını ayet ve hadislerle dolduralım demek istemiyorum. Şimdi bazı dindar kesim bu durumun farkına varıp bu örneğini verdiğim zehirli suyun içine biraz şeker ilave ederek sorunu çözmeye çalışıyor. Ancak bu çözüm değil. Çözüm elbette bu suyu tatlandırmak değil, aksine bu zehiri o suyun içinden tamamen çıkarmaktır. İşte o zehir bugün eğitim sisteminin içinde olan materyalist zihniyet, metot ve dildir. Kullanılan dilde verilen tüm örneklerin de direkt tabiatla ilgili olması ve yaratıcıyı devre dışı bırakmasının sebebi de budur” şeklinde konuştu.
BÜTÜN BUNLARI YAPAN VE İDARE EDEN KİMDİR?
Yüce, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bütün bilim dallarında yaratıcı ile yaratılmışın irtibatını koparan ve her şeyi direkt tabiata bağlayan bu anlayışı görmemiz mümkün. Hatta bizim TRT’mizde bile maalesef bu dilin etkilerini görüyoruz Tabii ki biz bu söylediklerimizle bilimsel gerçekleri yadsımıyoruz. Bunlar doğrudur, fakat burada çok büyük bir eksik var. O da “bütün bunları yapan ve idare eden kimdir” sorusudur.
KUR’AN’IN DİLİ YERLİ VE MİLLİ BİR DİL Mİ?
Bu arada yerli ve milli eğitim diye bir söylem var. Şahsen ben bu sözün de tam olarak doğru olduğu kanaatinde değilim. Tekstilin ve arabanın yerlisi olabilir ama biz eğitim için aynı şeyi söyleyemeyiz. Tevhid dininin tebliğcileri yani peygamberleri düşünelim. Mesela Hz. İbrahim’in mesajı yerli miydi? Hz. Musa ve Hz. İsa için de aynı soruyu sorabiliriz. Kur’an’ın dili mesela, yerli ve milli bir dil mi? Elbette ki hayır, cihanşümul yani evrensel bir dildir. Günümüzde yaşadığımız bütün sorunların temelinde de böyle bir eksiklik var. Kalplerimizde manevi bir yasakçı yok. İşte biz bunu ancak böyle bir eğitim sistemi ile gerçekleştirebiliriz.
DİNLE BİLİM AYRI KONULAR DEĞİLDİR
Bazıları dinle bilimin ayrı ayrı konular olduğu ve birbirine karıştırılmaması gerektiğini söylüyorlar. Bu da kanaatimce yanlış bir düşüncedir. Bu konu çok önemli ve mutlaka sahip çıkılması gereken bir meseledir. Buna sahip çıkılmadığı için bugün İslam alemindeki gençlerimiz maalesef ellerimizden kayıp gidiyor. Aile hayatında boşanmalar ve aldatmalar ve daha birçok problemin temelinde de bu sorun vardır. Ben bu meseleyi Diyanet İşleri Başkanımıza da arzettim. Kur’an-ı Kerim’deki düşünmeye sevk eden bu kevni ayetlere din adamlarımızın vaaz ve hutbelerinde daha çok yer vermeleri gerektiğini kendilerine söyledim. Yine başa dönecek olursam bizim yapmamız gereken en önemli iş bu sudaki bu zehiri çıkarmaktır.
”PEDAGOJİ Mİ, İDEOLOJİ Mİ, FITRAT MI ÖN PLANA ÇIKMALI?
Yüce, “Çocuklara 14 yaşına kadar hiçbir soyut kavramın öğretilmemesi gerektiğine dair bir görüş de var. Bu durumda bizim pedagojiyi mi, ideolojiyi mi yoksa fıtratı mı ön plana çıkarmamız gerekiyor?” şeklinde soruyu da şöyle cevapladı:
“Bu soruya elbette fıtratı ön plana çıkarmamız gerekiyor şeklinde cevap verebiliriz. İnsan fıtratında acizlik, fakirlik ve zayıflık gibi özellikler vardır. Bugün ilaç sektörünün verilerine göre satılan ilaçların yüzde yetmişinin antidepresan olması bize bu gerçeği, yani insan fıtratının bozulmuş olduğunu göstermektedir. Biz eğer eğitimde bu gerçeği konuşacaksak, bunu aslında bütün alanlar için de konuşmalıyız. Yani medyasıyla, siyasetçisiyle, din adamıyla hatta ebeveynlerin diliyle. Çünkü bunların hepsi bir bütündür. Çizgi filmlerde yer alan çoğu şiddete, öldürmeye, yaralamaya ve benzeri kötü fiillere dayanan sahneler de bu çerçevede ele alınmalıdır. Ebeveynler çocuklarından sorumludur. Onlara da bu konuda büyük sorumluluk düşmektedir. Hatta bu işin önemini vurgulamak için şöyle bir şey söylemek mümkündür. Bu dediğimiz mesele en az farz ibadetler kadar önemli bir iştir.”
”BİZ MÜSLÜMAN MIYIZ, DEĞİL MİYİZ?“
Aslında herkesin bir numaralı meselesinin bu olması gerekiyor. Yani dünyalık menfaati bir tarafa bırakıp bu meseleye öncelik verilmesi gerekiyor. Tekrar aynı soruyu soracağım. Biz Müslüman mıyız, değil miyiz? Eğer müslümansak bunu lafla değil yaşayarak göstermeli ve gereğini yapmalıyız. Burada söylemden çok, bizzat yapmanın bir mana ifade ettiğini belirtmek lazım. Yine burada ahlaklı olmakla ilgili de önemli bir duruma dikkat çekmemiz gerekiyor. O da toplumumuzda fahiş fiyat, stokçuluk ve ürünlerde sahtecilik gibi birçok olumsuz fiillerin altında yatan ana sebebin bu olduğudur.